Okulda kaçıncı yılımın kaçıncı dönemiydi hatırlamıyorum. Sırf ortalama yükseltmek için aldığım bir dersin midterm’ü var. Yine bir kış günü, yine Ankara, yine ta yurtlar bölgesinden İdari A binasına o uzun yürüyüş.
Neden yürüyüş? Çünkü ringle gidersem ya erken gideceğim, ya geç kalacağım. Tam vaktinde bölümde olmak en güzeli. Hangi normal insan bölümde daha fazla zaman geçirmek ister ki?
Dersi daha önceden almış ve tek seferde vermiş olmanın rahatlığıyla alttan aldığım bu derse bir kere bile gitmedim. Benimle beraber alan arkadaşım filan da yok, yani sınıfta eski dönem olup da dersi alan tek kişi benim. Ne ben bebeleri tanıyorum, ne bebeler beni tanıyor. Muhteşem ortam.
Yurttan çıktım, göt donduranı aşıp CC heykeline selamımı çaktım, dönüşte akşam yemeğini yiyeceğim yemekhaneden gelen kokulardan akşam yemeğini çıkarmaya çalıştım, bu ayazda fizik çimlerinde oturmayı başaran 3-5 manyağa küfürlerimi ettim ve gittikçe ıssızlaşan bölümler yolunun en sonundaki binaya, sınavdan tam on dakika önce ulaşmış olmanın rahatlığı ve ferahlığıyla sınav öncesi sigarasını yaktım.
Beş dakika sonra sınıftaydım. Tekini dahi tanımadığım insanlar arasında, tekrar aldığım dersin rahatlığı ve rahatsızlığıyla bir yere çöktüm. Çöktüm, bir dakika sonra bir bebe geldi.
– Pardon burada mı oturacaksınız?
– Evet?
– Emin misiniz?
– Hee, ne oldu ki?
– Hiiç, sordum. Başarılar.
Ulan ne sordun, neden sordun? Tiyatro değil, stat değil. Altı üstü önüne bir kağıt koyacaklar, birkaç işlem yapıp birkaç cümle yazacaksın, sonra sen de ben gibi o yemekhane sırasında kuyrukta bekleyeceksin. Neyin sorgulaması bu, tam da sınav öncesi?
Hoca geldi, asistanı geldi. Kağıtlar dağıtıldı, start verildi ve koşu başladı. Sorulara bakıyorum, bir bok anlamıyorum. Geçen sene bu dersi alıp CC’yle geçen benim, şimdi ne oldu da sanki kuantum fiziği sorulmuş gibi kaldım?
Daha ilginci, önümde ve sol çaprazımda bir şeyler kaynıyor. Kağıtlar, fısıldaşmalar, sağa sola bakmalar. Herifler tezgahı kurmuş, muhteşem ortam. Ben not yükselteceğim derken kalacağım, herifler AA’ya yürüyor…
Derken arkamdan bir el. Döndüm baktım, belki 30 yaşında ve muhtemelen Myanmar’dan bir adam. Asistan desem değil, sırada oturmuş ve önünde kağıt var. E neyimi dürtüyor ki bu? Bir el hareketi yaptı böyle “az yana çekil de kağıdı göreyim” dercesine. Boş kağıdı gösterdim, bu yine el kol yaptı “millete bakıp yaz, bana da göster .mına koduğumun beyinsizi” dercesine. “Önce o elini bir indir” diyemedim tabi. Bende boş kağıt, arkamdakinde boş kağıt ama panel yapıyoruz sınavın ortasında.
Neyse, ben döndüm önüme, yazdım aklıma geldiğince bir şeyler. Bu arkamdaki de ara ara dürttü. Ben bir baktım, iki baktım, sonra sallamadım herifi. Oflayıp puflamalarını filan dinledim biraz, sonra sesi de kesildi. Zaten 40 dakikalık sınav, en fazla ne kadar aksiyon olabilir?
Sınav bitti. Önceki sefer midterm’de 80 puanı patlatıp finalde sıçtığım dersin midterm’ünde 60 puan alıp almayacağımı sorgulamak üzere havuz değil, tiyatro değil, park değil, oturak hiç değil… Ne olduğu belirsiz o saçma yerin kenarında dikelip bir sigara yaktım ki sınavda arkamda oturan bebe göründü kenardan, yanında başkalarıyla. Herif geçip gideceğine yanıma yanaştı. Dedim olum, şimdi boku yedin. Herif adam toplamış, seni dövmeye gelmiş. Kopya vermedik diye dayak mı yenir lan? Yurtta anlatsam kimse inanmaz.
Ben “la noliy” diyemeden bu herif tam bir Hint aksanıyla konuşmaya başladı:
– Ayyu risis?
– Ha?
– Ayyu risist?
– What?
– Yu şommi natin. Ayyu risis?
Türkçesi:
– Ikçımın?
– Ne?
– Irkçımın?
– Ne diyon lan skik?
– O kadar dürttüm, kağıdı göster dedim, biskim göstermedin yavşak. Irkçı mısın sen?
Şimdi Allaan gavuruna “benim Kürt arkadaşlarım da var, ne ırkçısı” denilmiyor. Desem anlamaz yani. “Kürt ne lan, yeniliyor mu” filan diye sorar, ortam gerilir. “Yav ne alakası var” filan dedim, “benim kağıt da boş amk, kalıyorsak ikimiz de kalıyoruz” dedim. Bu da bir iki dakika uzattı bu işi, sonra gülmeye başladı ve işin doğrusunu anlattı:
Bunlar organize olmuşlar sınavdan önce, bilmem kaç bebe. Benim arkama düşen de bu ekibin parçasıymış. Mal, benden dahi geç geldiği için bölüme, gruptan kopmuş, meğerse benim oturduğum yerde oturacakmış. Sınavdan önce gelip “buraya mı oturuyorsun” diye soran da az mal olmadığından “buraya arkadaş oturacak” diyememiş çünkü “beni görmüş bir kere, şu kısa boylu tatlı hocanın yanında” (Aylin Ege, en sevdiğim), tipe mipe bakıp bir de derste daha önce hiç görmediğini düşününce asistan ajan filan sanmış, ses edememiş. Bilseymiş söylermiş önden.
Hayatımda bir defa ırkçılıkla suçlandım, o da bu şekilde oldu. Herifin de ahı nasıl tuttuysa önceki sene CC’yle geçtiğim dersten o sene FF’le kaldım. Peygamber torunuydu da duası mı kabul edildi, nedir bilmem.
Manavcı ve bakkalcıdan adını almış Siyaset Bilimci.com‘da siyaset sözde bilimi, sosyoloji, hukuk ve mitoloji alanında yazılara,
İsminde İspanyol esintileri taşıyan Socio Politico.com‘da, Türkçe sitedekilerden çok daha ciddi siyaset sözde bilimi yazılarına,
Bir gün ilk kelimesinin tersine dönmesini umduğum Penniless Penner.com‘da İngilizce yazdığım hikayelere ulaşabilirsiniz.
Eserse Twitter ve/ya Instagram‘da takip edebilir, hatta beğenir ederseniz Patreon‘dan 3-5 bir şeyler atabilirsiniz.